top of page

kına

Bir tutam kına koydum el ayama,

Babaannemi özledim ve ağladım, dedim

“bilmem” diye diye akıttığın gözyaşından öpüyorum seni

Çatlak seslerinden tanıyorum artık ölüleri,

Babaannemin sesi en hüzünlü çatlak ömrümdeki.

 

Tanrım ben bu oyunu bilmiyorum,

Bundandır diye düşünüyorum saplanıp kalmam

Aynı yalnızlığa. Bir adım gerim Dedem Korkut’un illeri

Ötesinde adımımın Napolyon’un elleri.

Bundandır işte içimin mağrur ve hem mahcup halleri.

 

Akranlarım salt mutlulukla uyumanın derdinde,

Benimse yaramı saracak çaputta geziyor ruhum.

Elimde iki nokta, birisi A ve birisi B

Arıyor yitik başlangıç noktamı, şaşkın gözlerim

Söylese ya biri, nerden gelen yolun nereye uzanan sonuyum?

 

Hayat içine sığamadığım dar bir koridor, heyhat

Ardımda dikenlerin sürdüğü dört nala atlar,

Tabiatımın sivri dağlarını törpülüyor,

Anlamsızca savrulduğum sağlı sollu duvarlar,

Nerede çıkış Tanrım, nerede o tanıdık diyar?

 

Yıldızlar kaysın istedim göğün bağrından saç uçlarıma

Bir gök dağlansın istedim, terk edecek denli ateşini avuçlarıma

Oysa yırtıkmış ellerimi taşıyan bavulum ve boş

Saçlarım parlamıyor ama parmaklarımda el izleri

Biri dönüp bulmalı yitirilen harı, aranmalı 26 yokuş!

 

Unuttum nasıl konuşulurdu kendimden başkasıyla

Hızır’a bıraktığım ardımda ekmek kırıntıları

Kim bilebilirdi kuşların yem gözüyle bakacağını, onlara

Eğreti bir otum, yamacında yetişen yakılacak odunun

Tanrım, bilmiyorum, cahiliyim ben bu oyunun.

bottom of page