top of page

boşnak türküsü

Gözakı ala boyanmış Boşnak bir anne

Şavkıyor, yırtık bir fotoğraf karesinden,

‘Damarları yoklayan kara huzmenin adı bu, yenilgi’.

Bir toplu mezarda yüzlerce bedenle beraber

Bekliyorum asırlardır. Tabiri caiz değil,

Mahşer günü hangi iskeletin hesabıma canlanacağının.

Kaybolup gidiyor bülbülün sesi, çalamadan

Çanlarını, iki delikli labirentin kıvrımlarında.

 

Musa’nın çıkınındaki balığı çıkarıp

Kendimi koyuyorum defaatle içine

Unutuyorum her tekrarda sıçrayıp

Kaybolmayı emredilen çatlakta.

Yuşa’nın ihmaliyim ben, bildim.

 

İçimde uzayan Bosna sokaklarını

Kaplamışlar bir esmer akşamüstüyle.

Binaların bağrından söküyorum

Kurşunları bir bir, ağrılı

Bıraktıkları boşluklarda yaşıyor sözcüklerim

Bir gün diyorum bir gün, değerse

Şu çarpık Arnavut kaldırımlarına ayakların, ilkin

Onlar dirilip düzülecekler ardına,

Bir haykırışa dil olmak için.

 

Hızır’ın bağrımda açtığı derin yarıklardan

Bağırıyorum, tetikte bekleyen korsanlara;

Bu gemi okyanusu içiyor kana kana.

Musa’nın şaşkınlığıyım ben, bildim.

 

Ellerime sarılıyor Bosna’nın yüzyıl evvelki çocukları,

Bir yaşlı ses pütürlü dokunuyor tenime,

“Kime yakınayım kör bir dünyanın

Saçlarımı okşarken beynimi kazıyışından?”

Boğazıma saplanan sur’a üflüyor bir melek, usulca

Seyreyleyin, yetim kardeşlerin

Baba yadigârı duvarından başlıyor kıyamet.

 

Hızır’dan evvel, Musa’nın sabırsız merhametine hayran bu dünya,

Hızır’ın yenilişiyle kutluyor yok oluşunu.

 

Kıyametin elleriyim ben, bildim.

bottom of page