kadar öteki
Aymayan bir baharın anlamsız tekrarı gibi dünya,
Yokluk lambalarından geçen iğneler ve kanayan parmak uçları kadar
Sessiz, kadar ağır, kadar yorgun.
İpini saldığım aya bakıyorum kuyuda, havada.
Kadar ağır bir gülle yaşamak denilen, şairlerce.
Kırık ucunda asılı kalbimin çamaşır ipleri,
Renkliler beyazlar ve karalar hep ayrı ayrı.
Neresinden tutsam, yaşamak arzusu diyor doktor amca ısrarla.
Bıraksam kirlenecek ne varsa yıkadığım, temiz kar beyazı.
Kadar ıslak, kadar soğuk, kadar yer altı zindanları.
Malumuna talibim cehennem kuşlarının gagalarından düşen buğdayların
Her bir başağında bin bir tane günah
Eli sopalı bir Tanrının diliyle hüküm giyen suçlu güruhu
Kırbaçlanan güller hatırına suskun bu mezarlıkta.
Kimi uykuların son çırpınışı bu.
Kimi kanatların son tüy döküşü
Kimi enkazların son kaldırılışı.
Kadar aciz, kadar yoksun, kadar yangın yeri.
Taşınmaz kalbin sancılı doğumları,
Bir küçük kız çocuğu ve ellerinde boyalar
Çıkmaz sokağa yığılmış sonsuz yarım cümlelerle
Bağdaşını kuran bir asi odun ateşi.
Kadar zalim, kadar zulüm, kadar mazlum.
Yürüyen duvarlardan kaçan yavrular
Anneler ve babalar. Kıvrandıran bir gerçek aslında
Dokunulan yokluk dedikleri adına.
Duygusuz, tepkisiz, gerçeksiz bir kabulün yansısı insan yüzüne
Ağlama suç, gülme suç, üzülme suç, sevinme suç!
Kadar hissiz, kadar donuk, kadar kader mahkumu
Kıl payı biçilmiş kaftanlardan dökülen ipler
Simkârların kulak zarını yırtan sırrın perde arkası
Korkma küçük kuş. Gökte yankılanan bu sırrın en mahrem kolu.
Kırka yarılan geceler ve gecelere dikilen ruhsuz ayaklar.
Kırklanmış yaşların ardına sığınan yağmur damlaları.
Kon avucuma ki içi çiğ tanelerinin yuvası.
Kadar yanlış, kadar yalnız, kadar öteki.
Aymayan bir baharın anlamsız tekrarı gibisin dünya.